Rüya

İçinde harita-metod defteri geçiyor, Kemallettin Tuğcu romanı tadında, Türkçe kayıta alınmalı.

Eski bir ilkokul tören salonu, sandalyeler dizilmiş, davete icabet eden birçok kişi, ben niye oradayım bilmiyorum, üzerimde baharlık çiçekli bir elbise var. Herkes sanki pastel bir ben ışık saçıyorum, arka sıralardan birine oturuyorum.

Memur geliyor, hepiniz ne olduğunuzu bir kağıda yazın diyor. Etrafa bakınıyorum eli kalem tutan küçük çocuklar, yağız adamlar… herhalde toplu bir işe alım, güvenlikçisinden görevlisine diye düşünüyorum.Defterler, kalemler çıkıyor, ben de bir hazırlık yok. Sonunda kopmuş bir harita-metod defteri sayfasına arkası ısırılmış ucu kırık bir kurşun kalemle şunu yazıyorum.



Merhaba, Ben Ayça İnce, akademisyenim. Kültür politikaları ve yönetimi konusunda uzmanım. İstanbul ve İzmir’de ilçe belediyeleri ve büyükşehir kültür merkezlerine bu konuda eğitim ve danışmalık verdim. ( çıt! kalemin kalan ucu da kırıldı). Saygılarımla,  Ayca

Notu vermeye gittiğimde memurla çarpışıyoruz, elindeki kağıtlar yere saçılıyor, onlarca arasından benimkini bulamıyoruz, otur bir daha yaz diyor. Niye yazmam gerekiyor ki ? ben ne yapıyorum burada? vb sorularla ve bir mümkünsüzlük hissi ile uyanıyorum..

Uyandım, ne diyor bu rüya bana diye? 

Bir de düştü jetonlar şu an; Uluslararası bir Kültür Politikaları Konferansı için, 10 yıl önceki doktora sahasını yeniden gözden geçiren bir makale özeti gönderiyoruz. On yılda ne çok şey değişti diye düşünüyorum, bu konuda yapılmış alanının ilk ve tek çalışmasının -İstanbul ilçe belediyelerinde eşbiçimcilik-üzerinden.. ( En sevdiğim hiç dokunulmamış alanlara girmek, eski deyim bir antropolog iştahıyla. Ve tabii kibir, çünkü tek olmak.) Artık bu hasetlerimi çok net görüp dökebiliyorum, iyi ki varsın post/de-koloniyal yaklaşım.. On yıl geçmiş, alan gelişmiş, bir sürü araştırmacı, uzman ve eğitim var. Nice öğrencim sahada aktif.

İçimde yine bir sızı, ince ince peki liyakat diyor, hemen onu bir kahkaha ile savuşturuyorum.. kurumlar Leviathan olmuşken, nerede liyakat? Evet, kültür ve sanat alanında bile son dönem İKSV tartışmaların da gösterdiği gibi kurumların iktidarcılık* oynadığı bu dönemde, ne liyakatı?

Örneğin İKSV yeni küratörünü açıklayınca, bir arkadaşım “yaşasın liyakat!” diye sevindi. Neden böyle dedin, herkese açık şeffaf bir süreç le mi seçildi? diye sordum, çünkü zaten deneyim , birikim ölçen bir süreçte liyakat yine gayet rahat bir şekilde kazanabilir….

  • *bir kurum 50 yılın aşkındır faaliyet gösteriyor ve memleketteki boşlukta adeta kültür bakanlığının işlevini yerine getiriyorsa da, dahi kendine bakmak yenilenmek durumundadır, yoksa zamanla yerleşikleşen kurum kültürü gerçek misyonunun önüne geçer ve üzerini kaplar…zamanla bu örtü neden buradayız misyon sorusunun yanıtını unutturur, rakibin veya aynı role teşne başka bir kurumun/kişinin olmadığı durumda “en iyi biz yapıyoruz, zaten bizden başkası da yok bu işi yapacak” cümleleri adeta bir ninni gibi tatlı tatlı kulaktan kulağa fısıldanır. Atalet halkaları kurumsan kültür ve sanat dünyasına adeta dalga teoremi gibi yayılır…

Bu rüyadan hep birlikte uyanalım diye, aslında halihazırda uyanık ya da bu dalgaların belki de marjininde yer alanlar bir süredir ısrarla çağrıda bulunuyor. Bunların en sonuncusu henüz bu Pazar, yeni direktörün açıklanmasından iki-üç gün sonra gerçekleşti. İlk toplantının konusu İKSV [ile kurulamayan diyalogdu.]

Nitekim yine öyle olmuş, İKSV’den kimse gelmemiş, davetliler miymiş bilmiyorum. Zaten davet etmek ya da davete icabet etmek gerekir mi? Bu noktada, biraz adımları hızlandırmalı, bürokrasi ve diplomasinin zaman kazanmak için uydurduğu bu süreçleri aşamamak da içinde bulunduğumuz başka bir türlü atalet süreci.

Her neyse, blog benim ve yayına girecek ilk yazıma doğru gidiyor, biraz daha dökülmeyi deneyeyim: 

Ben o direktör olsam, bu toplantıya giderdim, niye gitmeyecek misim ki? Üç gün önce bu foruma elimi kolumu sallayarak gidebiliyorken, nende şimdi bir kurumun çatısı altına girdim diye gidemeyeyim? En azından dinler notlarımı alırdım. Belki iş görüşmesinde bu tip krizlerle nasıl baş edebileceğime dair -muhtemelen-sunduğum fikirlerimi gözden geçirir ya da bahsederdim. Maksat diyalog değil mi?

  • Not. Rüyadaki memur, belli ki bir belediye çalışanı. Tipleme o kafası hafif kel, badem bıyıklı, kahverengi takım elbiseli [sıkıysa buradan bir İBB yorumu yap yerel seçimlerin arifesinde] yine zihin bildik, gündemde olan kurumdan yürüdü yorumlarken.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *